twitter
rss

ONLARI DİNLEYİN
İYİ DİNLEMEZSENİZ ANLAMAZSINIZ
ANLAMAZSANIZ
CEVAP VEREMEZSİNİZ.

ONLARI KATILIMLI DİNLEYİN
KATILIMLI DİNLEME ÖZETLEME GİBİDİR
OLARIN ANLATTIKLARINI BAŞKA CÜMLELERLE SÖYLEMEDİR.

ÇOCUK BÖYLECE ANLAŞILDIĞINI DÜŞÜNÜR
SAKİNLEŞİR
İÇİNDEKİ OLUMSUZ DUYGUYU ANLAŞILMANIN VERDİĞİ RAHATLAMAYLA
OLUMSUZ ŞEKİLDE SERGİLEMEZ.

ÖRNEKLENDİRELİM
Çocuk: Evimize gidelim
Yetişkin: Birazdan gideceğiz.(Çocuk birazı bilmeyebilir)
Çocuk: Evimize gidelim 2.kez
Yetişkin: İşimi bitirir bitirmez gideceğiz (çocuk iş ne, bitmek zorunda mı? anlamayabilir)
Çocuk: Evimize gidelim 3.kez
Yetişkin: SEN ÇOK SIKILDIN VE GİTMEK İSTİYORSUN ÖYLE Mİ?

   Drama sınıfımda yaptığım çalışmada çocuklarımla" annemi seviyorum çünkü" etkinliği yaptık. O küçücük yüreklerden çok büyük duygular çıktı sizlerle paylaşmak istedim.

Kardelen: Ben ne yaparsam yapayım o beni seviyor.

Ceyda: O na resim çizdiğimde çok mutlu oluyor.

Ozan: Yardım ettiğimde bana aferin diyor.

Mahmut Kerem: Hangi takımı tutarsam tutayım o beni seviyor.

Zeynep: Çünkü o benim annem

Ömer: Beni milyon ay karnında taşıdı.

Melisa: Çünkü o beni çok seviyor. O herkesi çok seviyor.

Arda: Ben uyuyana kadar benimle yatıyor.

Ayşegül: O beni okutuyor.

Asım: O beni büyüttü abi oldum.

Eray: O bana sevdiğim arabaları alıyor.

BÜYÜSEM DE HEP BANA DOKUN ANNE

Ve ben: Çünkü o benim dopingim. Neşe kaynağım.


TEMATİK ÖĞRENME YAKLAŞIMI
Belirlenen bir tema çerçevesi içinde, çocuğun gereksinimlerine, yeteneklerine ve gelişim düzeylerine uygun bir içerik belirlenmesi ve bunun uygulanmasıdır.
•   Tematik öğrenme yaklaşımıyla amacımız kazanımların pekiştirilmesini, önceki öğrenme temellerinin üzerine yenilerinin eklenmesini ve çocuğun ihtiyaçlarına, yeteneklerine ve gelişim düzeylerine uygun içerik belirlenmesi ve bunun uygulanmasını sağlamaktır.
•  
•   Örnek sosyal bilgilerde su teması ele alınırken hem ara disiplinlerle hem de disiplinler arası ele alınır bu konu: şu şekilde kazanımlar elde edilebilir:
Su kaynakları bakımından ülkemizin durumunu analiz eder.
2. Türkiye’nin su kaynakları bakımından dünyadaki durumunu değerlendirir.
3. İklim özelliklerinin su kaynaklarına etkisini fark eder.
4. Tarımda su kullanımının önemini açıklar
5. Su kenarına kurulan uygarlıkları bilir.
6
. Su krizinin dünyada nelere neden olacağını değerlendirir
7. Suyun sağlık bakımından önemini açıklar.
Gördüğünüz gibi çocuğun yaratıcılığını üst düzey düşünmesini sağlıyoruz..hem
önceki öğrendikleri ile ilişkilendirerek konuları anlatıyoruz (buna sarmal öğrenme de çoklu zekalarını işe koşuyoruz...

Can Dündar' ın disleksi hakkında yazdığı bir anısı...

“Her şey ben ilkokula yazıldıktan sonra başladı. Bir akşam evde ders çalışırken annemin bana tuhaf baktığını fark ettim. Yazdıklarımı dikkatle inceledikten sonra mırıldandı. Az sonra elinde düz beyaz bir kağıtla çıkageldi. “Bir ağaç çiz” dedi, bana.Çizdim. Önce köklerini, sonra aşağıdan yukarıya doğru gövdesini ve daha sonra dallarını ve yapraklarını... ben çizerken annem “Allah Allah” diye söyleniyordu. Sonra kendisi bir tane çizdi. Önce kalın bir gövde, sonra dallar ve yapraklar, en son kökler... Ne fark eder ki?..
Sonra yazı yazdırdı. Yazdım. Hemen yanına kendisi yazdı. Baktım B’leri, D’leri, N’leri benimkilere benzemiyor. Onunkiler ters. Sabah ayakkabılarımı bağlarken (ben hala bağlayamıyordum)

- “Öğretmenin bu yazdıklarına bir şey demiyor mu? diye sordu. Zaman zaman bana kızdığını söyledim. Tahta da yazılanları deftere geçirirken zorlandığımı, gecikince de “Tembel” diye fırça yediğimi anlattım. “Niye zorlanıyorsun?” diye sordu annem. “Çünkü tahta da yazılanlar da senin gibi...” dedim. “Ters aynı...”Öyleydi gerçekten de, benim “ev” diye yazdığımı sınıftakiler “ve” diye okuyorlardı. N’leri, P’leri, K’ları ters yazıyorlardı. Herkesin sağ bildiği benim solumdu.Tahtadakileri defterime geçirirken düzeltmeye çalışıyordum. O yüzden gecikiyordum.

O gün öğleden sonra annem okula geldi. Öğretmenle bir şeyler konuştu. Ertesi günde kapısında “Davranış Bilimleri Enstitüsü” yazan bir yere götürdü. “Bak bu abla doktor. Seninle biraz konuşacak” dedi. Güler yüzlü bir abla adını söyleyip tokalaşmak için elini uzattı. Uzattığı eli tersti. Tokalaşamadık. Sonra o da bir şeyler yazıp çizmemi istedi. Bunun çocuklarda çok sık rastlanan bir sorun olduğunu söyledi. O sözcüğü ilk kez orada duydum.... DİSLEKSİ....

Doktor dönüp arkasındaki dosyalardan bir kağıt çıkardı.
- “Bu çizimler ve yanındaki notlar Leonardo da Vinci’ye ait” dedi. Yazılar bana çok tanıdık geldi. Benim gibi düz yazan birini bulmuştum işte.Sonra masanın üstündeki aynayı elindeki kağıda tutup bize gösterdi.Annem hayretler içinde kaldı.Notlar onların diline tercüme edilmişti sanki. Ayna bir şifre çözücü gibi düzeltmişti yazıları... doktor abla bunun bir hastalık değil, bazı çocuklar da rastlanan türden bir bozukluk olduğunu anlattı uzun uzun. Disleksilerin bazı harfleri ve sayıları ters yazdıklarını, ancak bunun bir zeka eksikliğinden kaynaklanmadığını, hatta tersine, disleksil çocukların çoğunda üstün zeka saptandığını söyledi.
Edison’un, John Lennon’ın, Michelangelo’nun, Steven Spielberg’in, Prens Charles’ın, J.F. Kennedy’nin disleksil olduklarından söz etti. Yine bir disleksil olan Einstein’ın okumayı 9 yaşında söktüğünü ve normal okulda başarılı olamayınca da babası tarafından askeri okula yazdırıldığını anlattı.

- “ Bu saydığım isimlerin hepsi birer dahi idi. Bize göre ters yazmalarına itiraz edilmediği, tersine hoşgörü ile bakıldığı için dehalarını kanıtlayabildiler.” dedi. Çıktığımızda hastalığımı sevmeye başlamıştım. Yanılmamıştım işte. Ben değildim ters yazan onlardı.... farklılığımdan utanmamaya başladım. Ertesi gün okula cebimde bir ayna ile gittim. Ayna benim tercümanım olmuştu adeta. Yazdıklarımı onların diline çeviriyordu.Onların yazdıklarını da benim için düzeltiyordu.

Ancak o gün resim dersinde koptu kıyamet. Öğretmen hepimizden bayrak çizmemizi istemişti. Bir ay yıldız çizip, boyayacak ve sıramızın üzerine asacaktık.Önce yıldızı çizip, yanına bir hilal kondurdum. Sonra öğretmen tepemde bitti.
“Bu hilal ters” dedi.
“Hayır, düz “ dedim. Kağıdı önümden çekip, sınıfa gösterdi.
“Sizce bu hilal ters mi, düz mü?” diye sordu. Çocuklar hep bir ağızdan “ ters, ters” diye bağırmaya başladılar.Öğretmen tahtaya kalkıp doğrusunu çizmemi istedi.Kalktım, çizdim. Sınıf katıla katıla gülüyordu. Öğretmen “bak yine ters yazıyor” diye bağırdı. “Sen benimle alay mı ediyorsun? Bu ülkenin bayrağını ters çizemezsin herkes gibi çizeceksin” diye gürledi. Korkarak cebimden aynamı çıkardım. Tahtaya doğru tutup bakmalarını istedim. Aynaya yansıyan görüntü tam onların çizdiği gibiydi. Tersti.Aldırmadılar... hem alay ediyor, hem öfkeyle “Düz çiz... düz çiz” diyordu. Öğretmen, elimi avuçlarının içine aldı ve zorla bana ters bir hilal çizdirdi. Sınıfa döndü “Şimdi düz mü?” diye sordu.Herkes hep bir ağızdan düz dedi.”Haydi şimdi yerine” dedi öğretmen. İşte ben de terstim artık. Sırama doğru yürürken ensemde öğretmenin sinirli ses dalgalarını hissettim. “ Sözümü dinlerseniz, yarın hepiniz birer Leonardo olabilirsiniz” diyordu. Güldüm. Oturduğumda ay, tahtadan ters ters bana bakıyordu.


CAN DÜNDAR


Can Dündar'ın güzel yazıları için
http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=2089



Drama Kavramı

 
 Drama eğitimini bir tür sosyal hayatı öğrenme olarak düşünebiliriz. Drama bireyin tüm gelişim alanlarında etkili bir rol oynamaktadır. Bu sebepten dolayı Özel Eğitimde drama eğitiminin önemi yadsınamaz.
Özel gereksinimi olan çocuklar sosyal yaşamı tanıma ve uyum sürecinde sıkıntı yaşarlar. Sosyal yaşamın içinde birçok yeni yaşantı örnekleri ve kavramlarla karşılaşırlar.Kendilerini ifade etme, tanıma ve tanıtma, toplum içinde bir birey olduğunu fark etme ve farkettirme gibi aşamaları tek başlarına geçmekte güçlük  yaşadıkları gibi  model alarak öğrenmeyi yardımsız gerçekleştirememektedirler. Drama bu çocuklarımızın sosyal ve duygusal gelişimlerine, bilişsel gelişimlerine, psiko-motor gelişimlerine (küçük motor kas ve büyük motor kas) büyük ölçüde destek olmaktadır. Öğrenme etkinliğini de geliştirici bir yanı vardır. Çünkü çocuklar keşif yaparak , yaparak ve yaşayarak öğrenirler.
    Kısacası Drama etkinliği yaparken çocuklar hem eğitim öğretim yaparlar hem de eylenceli ve kaliteli zaman dilimi geçirirler.


   

   Ülkemizde erken çocukluk hizmetleri 0-36 ay erken çocukluk eğitimi, 36-72 ay çocukları okul öncesi özel eğitim hizmetleri olarak iki grup altında programlanmıştır. Bu hizmetler salt çocuğa yönelik değildir. Çocuğun aileside programda destek hizmet kapsamına alınmaktadır.
   Erken çocuklukta erken müdahale, gelişim geriliği olan çocuklarda ikinci tür yetersizliklerin oluşmasını ve yetersizliğin etkilerini minumumda tutulmasını sağladığı gibi gelişim geriliği olan çocukların ilerki yıllarda daha yoğun özel eğitim hizmetleri alma gereksinimlerini azaltır.Ülke ekonomisi açısından düşünüldüğünde ise ilerki yıllarda özel eğitim okullarına ve bakımevlerine olan gereksinimi dolayısıyla yapılacak özel eğitim yatırımlarının azaltılmasına kısacası özel eğitim maliyetinin düşürülmesine yol açar.

Tapınağın gölgesinde

Takipçileri arasında
Yürüyen bilge kişi
Aklını değil
İnancını ve sevgisini verir.

Gerçekten bilge ise
Akıl bahçelerine girmelerine
İzin vermek yerine
Kendi akıllarına açılan kapıları gösterir
                                    
  Kahlil Gibram


Sözünü bilen kişinin
Yüzünü ağ ede bir söz
Sözünü pişirip diyenin
İşini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
                                  
                            Yunus Emre

GÜZEL 1 SÖZ


Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür... Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür... Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür... Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür... Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür... Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür... Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür...
 (Mahatma Ghandi )

GÜZEL DÜŞÜNENLERE








 Yüz yıl sonrasıysa düşündüğümüz...
Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek,
Ağaç dik on yıl sonrasıysa tasarladığın,
Ama yüzyıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.
Kuan-Tzu (Çinli Filazof)
(M.Ö. 1000)


Merhaba Değerli Okuyucu,
      Erken çocuklukta özel eğitimin önemi bilinmesine rağmen, ülkemizde bu konuda halihazırda kapsamlı çalışmalar bulunmamaktadır. Akademik kadroların bu konuda yapılması gerekenleri anlatmaları salt yeterli olmamakta çözüm önerileri ivedilikle sunulup biran önce çalışmalar yapılmaya başlanmalıdır.